4 Şubat 2009 Çarşamba

NEDEN HEDEF TÜRKİYE

Ülkemiz tarih boyunca çok merkezli çok yönlü ve sürekli tehdide maruz kalmıştır.Bu ülkeyi çökertmeyi amaçlayan bu tür hareketin en belirgin özelliği toplumun muhtelif kesimlerindeki kişileri kargaşanın içerisine çekmek ve onları kullandığı gerekçeler etrafında toparlamak suretiyle, önce fikir ayrılıkları doğurarak bölmek, sonra bölünen parçaları örgütlemek ve terör ortamına iterek birbirlerini kırdırmak şeklinde özetlenebilir. Böyle özelliğe sahip harekete girişen yıkıcı odakların hedef aldıkları kitlelerin en başında gençlik gelmektedir. Zira, idare ve öğretim kadrosu ile de dinamik güce sahip bulunan gençlik, toplumun en etkin ve en aktif bir kesimin oluşturmaktadır.Son yıllarda ülke ve toplumumuza yönelik tehditlerin incelenmesi sonucunda özellikle genç nesillerimize ulu önder ATATÜRK’ ün belirttiği TÜRKİYE ve Türk’e düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek yönünde yeterli eğitimin verilemediği görülmektedir.Yani öğrenim sınırı ne olursa olsun gençlerimize ;”Türkiye’nin bağımsızlığına düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek gereği yeterince öğretilememiş, her karşıt düşünceye karşı savunma zorunluluğu” telkin edilmemiştir.Böyle bir telkine başvurmak bir yana ;ülkemize yönelik her türlü tehdidin gerçek yüzü hedefi, teşkilatı, hareket yöntemi hakkında elde edilen bilgiler de sorumlu makamların kasalarında kilitli bırakılmış ve bunların aktarılmasında çekingen davranılmıştır. Bu tutum nedeniyle de, toplumun hiçbir kesimi tehdide ait gerçek bilgilerle bilinçlendirilememiş ve sonuçta Atatürk’ ün direktiflerinden kastettiği mücadele ve savunma şuuruna sahip bir gençlik kitlesi oluşturulamamıştır. Buna karşı ise, tehdit odakları bu boşluğu iyi değerlendirerek, ayrı bir direnç görmeden arzuladıkları ortama kısa zamanda ve kolaylıkla kavuşabilmişlerdir. Kitap; büyük önder Atatürk’ün direktifleri dikkate alınarak, ülkemize yönelik çok merkezli, çok yönlü ve sürekli tehdit ile bu tehdidin 12 Eylül 1980 öncesindeki görünümü hakkında ülkemizin emanet edildiği gençlerimizi mümkün olan azami bilgilerle teşhis etmek amacıyla hazırlanmıştır.Ülkemiz jeopolitik önemi nedeni ile devamlı bir tehdit altında bulunmaktadır. Zira, Tarihin her devresinde kendisine süper güç olarak kabul ettiren devletler veya bu devletlerin içinde bulunduğu çok uluslu toplulukları, jeopolitik önemi nedeni ile topraklarımızın üzerinde güçlü bir devlet oluşumunu kendi çıkarları açısından istememektedirler. Güçlü bir Türkiye‘ye engel olmak için de her olayı bu görüş ile değerlendirmekte ve sonuçta her fırsattan istifade ederek kendi görüşleri doğrultusunda bir takım açık-örtülü veya sinsi faaliyetlere başvurmaktadırlar. Bu durum ülkemize yönelik tehdidin devamlılık göstermesine sebep olmaktadır.Diğer taraftan süper güçlerden farklı bir dine sahip olduğumuzdan, uluslararası çıkarlarımızın savunulmasında yeterli destek sağlanamaktadır. Oysa, kendi dinlerinden olan diğer ülkelere karşı bu destek cömertçe ve esirgenmeden verilmektedir. Bu bakımdan ülkemize yönelik tehditleri iyi tahlil edebilmek için din faktörü daima göz önünde bulundurulmalıdır.İşte tehdidin devamlılığı ve en haklı konularda bile ülkemizin dış destekten mahrum kalabileceği, her Türk’ün bilincinde yer etmesi gereken ön önemli husus olmalıdır. Bu nedenle karşılaşılan her türlü sosyopolitik ve sosyokültürel problem ve darboğazların kendimize göre değerlendirilmesini yaparken veya bu tür problem karşısında kendimize düşecek görevin ne olabileceğini tespit ederken, olayları ülkemizin jeopolitik öneminden kaynaklanan sürekli tehdit süzgecinden geçirdikten sonra problemlerin asıl kaynağına inilebilecek ve gerçek ortaya çıkarılabilecektir.Silah sanayisinde yapılan atılımlar ve silahlanmanın ülke ekonomisine yükleyeceği ağır yük, kitle tahrip silahların insanlığa indireceği korkunç darbe nihayet galip veya mağlup tarafların aynı ölçüde etkilenmenin getirdiği çekingenlik nedenleri ile büyük güçler artık topyekün sıcak savaşlardan mümkün olduğu kadar kaçınma yolunu tercih etmektedir. Ama bu hal, süper güçlerin kendi milli çıkarlarını gözden geçirip özellikle ülkemiz açısından daha başka politikalar izlemelerini gerektirmemiştir.Belki uzatılan her eldeki sıcaklığın dozajını ayarlamak için özel dikkat sarf edilmiş ama, tebessümlerin ardındaki gerçeklerde bir değişiklik olmamıştır. Bir taraf, demokratik idare tarzlarından kaynaklanan usul ve metotlarla dostluk elini uzatırken, güçlenmemiz açısından önemli olan muslukları kendi kontrolüne alma ve bunu kendi kontrolünde tutma gayreti içinde olmayı tercih etmiş, diğer bir taraf ise kendi tarihi emellerini gerçekleştirmek maksadıyla çeşitli sloganları da maske ederek ülkeleri içerden çökertme stratejisi dediğimiz yıkıcı faaliyetlere ağırlık vermiştir.Yıkıcı ve bölücü faaliyetlerden kaynaklanan anarşi ve terör ile mücadelede başarının; toplumumuzdaki her kesimin anarşiye karşı direnç kazanması başka bir ifade ile, toplumumuzun şuurlandırılması ile mümkün olabileceği değerlendirilmektedir.Yıkıcı odakların aşamalar halinde ülkeyi parçalamayı amaçladıkları bilinen bir gerçektir. Bu safhaların en önemlisi sempatizan kitle oluşturmaya yönelik başlangıç safhasıdır. Eğer bu safhadan başarı sağlayamazlar ise, yıkıcı unsurlar diğer safhalara sıçrama imkan ve kabiliyetine erişemeyeceklerdir. Bu safhadan devlet güçlerinin haberdar olması çok güçtür. Ancak bu safhanın sonuna doğru başlayan bazı masum görünümlü olaylar çıkar ki bunlar da devlet güçlerince alınan bazı polisiye tedbirler ile söndürülmeye çalışılır. Bu nedenle tehdit mihraklarının sempatizan oluşturmak gayret ve faaliyetlerine karşı gençliğin uyanık tutulması ve bilgili kılınması gerekmektedir. Yapılan araştırmalar, Türk’e ve Türkiye’ ye karşı zararlı faaliyetler gösteren her türlü fikir ve odakla mücadelede en önemli hususun toplumun bütününü şuurlandırmak olduğunu ortaya koymaktadır. Bu anlayış ve şuurla milli hedef ve menfaatlerimiz istikametinde kenetlenmekle, mücadelede de büyük mesafeler alınacaktır.Bu arada başta geleceğin teminatı olan gençlerimiz ve toplumun diğer kesimlerinde mevcut problemlerin çözülmesi de önemli yer tutmaktadır. Tehdit odaklarının yakın amaçları; hedef ülkelerde memnun olmayan kitleler oluşturmaktır. Memnuniyetsizliğe sebep olacak her türlü idari kanuni ve uygulamaya dönük problemlerin çözümü gerekir.Ancak bilinmesi gereken husus ne tür problem ve memnuniyetsizlik olursa olsun, çözümü hukuk dışı yaklaşımlarda aramak kendimiz kadar ülke ve toplumumuz içinde kayıp olacaktır. Her türlü istek ve davranışımızda, mevcut anayasa ve kanunlara uymak kaçınılmaz bir vatandaşlık borcudur. Bu nedenle kökü dışardan olan her türlü fikir, doktrin ve ideolojiden uzak, milli hedef ve menfaatlerin bir parçası olarak devlet ve millet hizmetinde bulunmak en önemli vatandaşlık görevi olarak bilinmelidir.